“Herkesin bir Feride’si vardır ben bilmez miyim/Herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı/Herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim/Bir de kimsesizliği...” diye yazmıştım Feride adlı şiir kitabımda. “Sahi, herkesin bir kimsesi var mıdır? Benim yok” diye sormuştu bir okur da yanıtlayamadığım mektubunda.
Bütün gelenlere, gidenlere, insandan yana pişmanlıklara, yalnızlıklara rağmen, herkesin “biri” ya da “birileri” kalır... Herkesin “birileri”, “kimseleri” olmalı ve kalmalıdır ki, herkes kendi ıssızlığında avunsun; insan kendini avutan bir şeydir...
Bir zamanlar kendime: “Hayatı anlamak mı, hayatı yaşamak mı?” diye sormuş ve anlamayı, dahası anlamaya çalışmayı ve anladıklarımı da yazmayı seçtiğimde, orada kimsesizliğimin, kimselerimden hakiki olduğunu bütün çıplaklığıyla görmüştüm; ben aslında o gün bugündür kimsesizim... Bu yüzden birileri, olsa olsa kimsem değil, kimsesizliğim oluyor benim…
Hayat ve ilişkiler, kimsesizliğinizi kavramanız için çok fırsat sunar size; gerisi size kalmıştır...Ya inanır ya da avunmayı sürdürürsünüz.Bu konuda gerçekten özgürsünüzdür.
Hayatı yaşamayı -veya hem anlamayı hem de yaşamayı- birlikte yeğleyen biri için, kimsesizliğin ıssızlığına yer açabilmek, buna inanmak, bunu kabullenmek doğrusu katlanılır gibi değildir. Bu yüzdendir ki, bütün gelenlere, gidenlere rağmen “herkesin bir kimsesi” kalır; kalmalıdır ki herkesin yaşamı hem yaşanabilir, hem anlaşılabilir, hem de katlanılabilir bir şey olsun...
Belki bu yüzden Dünya’nın yarısı, öbür yarısının kimsesidir...
Dünyanın yarısı, öbür yarısını öper.
Dünyanın yarısı öbür yarısını dolandırarak yaşar.
Dünyanın yarısı mazlumdur, yarısı zalim.
Bunlar, çatışmak zorundadırlar; çatışma hep sürer…
Deliler, şizofrenler, filozoflar ve şairler dışında herkesin bir “kimsesi” vardır; tabii bir de genellikle yok sayılan kimsesizliği... Çünkü insan, hep kimsesine bakan, kimsesizliğini ise inadına yadsıyandır... Bu yüzden “derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını” anlayıncaya dek, hep ağlaya sızlaya koşar dururlar kimselerine; çünkü insan, sürekli avunması ve avutulması gereken bir varlıktır.
Evet, herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği vardır; hangisini seçmek, hangisini görmek ve hangisine inanmak isterseniz orada kalırsınız...Orada!
Bütün gelenlere, gidenlere, insandan yana pişmanlıklara, yalnızlıklara rağmen, herkesin “biri” ya da “birileri” kalır... Herkesin “birileri”, “kimseleri” olmalı ve kalmalıdır ki, herkes kendi ıssızlığında avunsun; insan kendini avutan bir şeydir...
Bir zamanlar kendime: “Hayatı anlamak mı, hayatı yaşamak mı?” diye sormuş ve anlamayı, dahası anlamaya çalışmayı ve anladıklarımı da yazmayı seçtiğimde, orada kimsesizliğimin, kimselerimden hakiki olduğunu bütün çıplaklığıyla görmüştüm; ben aslında o gün bugündür kimsesizim... Bu yüzden birileri, olsa olsa kimsem değil, kimsesizliğim oluyor benim…
Hayat ve ilişkiler, kimsesizliğinizi kavramanız için çok fırsat sunar size; gerisi size kalmıştır...Ya inanır ya da avunmayı sürdürürsünüz.Bu konuda gerçekten özgürsünüzdür.
Hayatı yaşamayı -veya hem anlamayı hem de yaşamayı- birlikte yeğleyen biri için, kimsesizliğin ıssızlığına yer açabilmek, buna inanmak, bunu kabullenmek doğrusu katlanılır gibi değildir. Bu yüzdendir ki, bütün gelenlere, gidenlere rağmen “herkesin bir kimsesi” kalır; kalmalıdır ki herkesin yaşamı hem yaşanabilir, hem anlaşılabilir, hem de katlanılabilir bir şey olsun...
Belki bu yüzden Dünya’nın yarısı, öbür yarısının kimsesidir...
Dünyanın yarısı, öbür yarısını öper.
Dünyanın yarısı öbür yarısını dolandırarak yaşar.
Dünyanın yarısı mazlumdur, yarısı zalim.
Bunlar, çatışmak zorundadırlar; çatışma hep sürer…
Deliler, şizofrenler, filozoflar ve şairler dışında herkesin bir “kimsesi” vardır; tabii bir de genellikle yok sayılan kimsesizliği... Çünkü insan, hep kimsesine bakan, kimsesizliğini ise inadına yadsıyandır... Bu yüzden “derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını” anlayıncaya dek, hep ağlaya sızlaya koşar dururlar kimselerine; çünkü insan, sürekli avunması ve avutulması gereken bir varlıktır.
Evet, herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği vardır; hangisini seçmek, hangisini görmek ve hangisine inanmak isterseniz orada kalırsınız...Orada!