forumVatan

bermuda şeytan üçgen'i B-261910-üye_ol

Join the forum, it's quick and easy

forumVatan

bermuda şeytan üçgen'i B-261910-üye_ol

forumVatan

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.......forumVatanHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız : 0


    bermuda şeytan üçgen'i

    VaLKyRie
    VaLKyRie
    Admin
    Admin


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 1284
    <b>Ruh HaLi</b> Ruh HaLi : 3
    <b>Zodyak</b> Zodyak : Yengeç
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 04/02/10
    <b>Nerden</b> Nerden : Tekirdağ
    <b>Yaş</b> Yaş : 28

    bermuda şeytan üçgen'i Empty bermuda şeytan üçgen'i

    Mesaj tarafından VaLKyRie Perş. Tem. 01, 2010 2:00 pm

    Şeytan Bermuda´yı terk mi etti?

    Bermuda Üçgeni bir mit mi? Yoksa eski zamanlardaki denizcilerin
    uydurdukları türde bir masal mı? Acaba gerçekten orada zaman zaman
    doğaüstü bir olay mı yaşanıyor? Veya birilerinin iddialarına göre,
    kayıp kıta Atlantis´ten kalan bilinmeyen bir teknoloji mi olaylara
    neden oluyor? Mitolojik mitlerin dışında kalan çağdaş mitleri oluşturan
    temel neden paradır, insanlar doğadışı öyküler veya olgular yaratarak,
    olayın olduğu yerde ekonomik bir potansiyel oluştururlar.

    Çağdaş mitleri sıralarsak, ilk üçe muhakkak Bermuda Şeytan Üçgeni
    girer, Bermuda gizemi benzerlerinden çok fazla malzemeye sahiptir,
    kamoyuna malolmuş, kitaplarda, filmlerde kullanılan malzeme yerel
    düzeyde anlatılan malzemenin çok azını oluşturur, geride inanılmaz
    büyüklükte malzeme bulunmaktadır. Yazımızın ana amacı öncelikle
    bilimsel olduğu varsayılan yani bilimin zahmet edip popüler bir
    açıklama getirmediği yayınların iddialarını tartışmaya yöneliktir.
    Burada tartışılan Üçgen´de ışık hızında olayların yaşandığı
    iddialarıdır veya Üçgen´in mistik bir alan olduğudur ya da UFO´ların
    üssü olduğu şeklindeki abartılı iddialardır. Bunların bir kısmı roman
    yazarlarının eğlencesidir, bazıları ise takma ünvanlı yarı-bilimcilerin
    araştırılmamış ve kanıtlanmamış söylentilere dayanan korku filmi
    çizgisindeki derlemeleridir. Peki ama gerçek nerededir ve daha da
    önemlisi gerçeği söyleme yetkisi kime aittir? Üçgen gerçekten tehlikeli
    bir yer midir? Bermuda Üçgeni´ne gizemli yer tanımını getirirken, doğru
    bir tanım mı yapıyoruz? Bir uçak veya kuş iz bırakmadan nasıl
    kaybolabiliyor? Ve sonuç olarak, gizem dediğimiz kavramı, aktif ve
    taraflı imajinasyonlardan nasıl ayıracağız? Olayın temel konu
    başlıkları şunlardır; Coğrafi başlıklar; Üçgen´nin boyutları-Sargasso
    Denizi-Atlantik akıntıları-Okyanus tabanı-Gaz kabarcıkları-Manyetik
    kuzey kutbunun coğrafi ve göksel konumu şeklindedirler. Tarihi
    başlıklar; Bermuda Üçgeni deyiminin ilk defa ne zaman
    kullanıldığı-Kristof Kolomb ve uçakların kara kutularıdırlar. Ele
    alınması gereken olaylar ise; Uçuş 19-Mary Celeste-Carroll
    A-Rosalie-Stavenger ve Aralık 1948´deki DC3 olayıdır. Biz yola tanımdan
    ve boyutlardan çıkacağız;

    Akıntının ölümcül oyunu;

    Oxford English Sözlüğü´nün Şubat 1964´de yayınlanan ikinci baskısı,
    "Bermuda Üçgeni" veya "Şeytan Üçgeni" deyimlerinin ilk kez yer aldığı
    ansiklopedik kaynaktır. Deyimler, "Argosy" yani büyük ticaret gemileri
    maddesinde kullanılmış ve mitik bir Bermuda Üçgeni tarifinin çevresinde
    sınır ötesi bir abartı yaratılmıştır. Üçgen´nin resmi boyutları
    Bermuda, Puerto Rico-San Juan ve ABD, Florida-Miami´dir. Bununla
    beraber olayları gözden geçirdiğimizde, bu sınırın dışına çıkıldığını
    farkederiz, olaylar Kuzey Atlantik´e doğru yayılırlar. Bazen de Doğu
    Pasifik´te, Meksiko Körfezi´nde yer alırlar. Sargasso Denizi ise tüm
    çekişmelere rağmen Bermuda Üçgeni´nin resmi sınırlarının dışında kalır.
    Oysa, birçok best-seller kitapta Sargasso Denizi Üçgen´nin tam ortasına
    konulmuştur yani görülür ki, tanımlanan sınırlarla, yaşanan olayların
    yerleri arasında çelişki vardır. Bermuda Üçgeni´ninden geçen veya
    etkileyen akıntıların başında Gulf Stream Akıntısı gelir. Akıntı,
    Florida Burnu´nun ucundan başlayarak, Britanya´ya kadar gider.
    Londra´nın ünlü sisinin oluşmasının ardında Gulf Stream vardır, birçok
    Avrupa ülkesinde ve Kanada´da iklimin ılımlı olmasının nedeni de Gulf
    Stream Akıntısı´dır. Gulf Stream güçlü bir akıntıdır, yani denize düşen
    birçok kuşu ve acemi denizciyi itip götürecek kadar güçlüdür. Akıntı
    önüne kattığı bir botu, kuzeye iterek önce Florida´nın doğusuna ve
    Bahama Adaları´na götürür, Florida ile Bahamalar´ı ayıran Florida
    Boğazı´nda akıntı değişir ve çalkantılar halinde hızlanarak kuzeye
    yönelir. Bu ne demektir? Akıntıya kapılan bot, önce doğuya sonra da
    kuzey-doğuya yönelecektir. Eğer botu kıyı boyunca izliyor veya
    gözlüyorsak, kısa bir mesafeyi hızla veya çabuk aştığını görürüz. Ve
    ardından da botun kısa bir süre içinde, ufuk çizgisinde kaybolduğunu
    izleriz. Daha beteri ise, botun rotasını batıya çevirmesi halinde dahi,
    hala kuzeydoğuya doğru akıntı tarafından itiliyor olmasıdır yani Gulf
    Stream Akıntısı, acemi denizcileri veya yetersiz tekneleri kendi
    doğrultusuna götürebilir. Kürekle hareket eden küçük bir kanonun ise,
    akıntıdan kurtulması imkansızdır. Bunu med-cezirle mücadele etmeye
    benzetebilirsiniz. Belli bir çaptaki yelkenli teknelerin dahi başı
    derttedir, yelkenli uygun rüzgarı arkasına alıp rotasını Akıntı´nın
    dışına çevirmiş dahi, hedefine giden yola girinceye kadar, rotasından
    millerce öteye gitmiş olacaktır. Ancak bölgeyi ve Akıntı´nın tüm
    özelliklerini çok iyi tanıyan bir denizci önceden tedbir alarak, bu
    duruma düşmeyecektir. Yukardaki duruma düşen teknenin kaptanı, istediği
    rotadan uzaklaştıkça okyanusta kaybolma tehlikesi karşısında paniğe
    düşecek ve içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulabileceğini
    hesaplamadan imdat mesajlarını yayınlamaya başlayarak, arama ve
    kurtarma operasyonlarını başlatacaktır. Ve okyanusta kaybolma tehlikesi
    de gerçektir, bulanamadığı takdirde de kayıp ilan edilecektir.
    VaLKyRie
    VaLKyRie
    Admin
    Admin


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 1284
    <b>Ruh HaLi</b> Ruh HaLi : 3
    <b>Zodyak</b> Zodyak : Yengeç
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 04/02/10
    <b>Nerden</b> Nerden : Tekirdağ
    <b>Yaş</b> Yaş : 28

    bermuda şeytan üçgen'i Empty Geri: bermuda şeytan üçgen'i

    Mesaj tarafından VaLKyRie Perş. Tem. 01, 2010 2:00 pm

    Okyanusun inanılmaz derinliği

    Kuzey Amerika kıtasının kıyıları çok güzeldir, mavi suların güzelliği
    özellikle Karayipler´de belirgindir. Karayip Adaları´nın birçok yerini,
    kıyı boyunca yukardan uçarak gözlerseniz berrak suların altındaki dev
    blokların millerce uzandığını görürsünüz. Bu görkemli bir görüntüdür ve
    öylesine net bir görüntüdür ki, su altındaki batık bir uçağı veya
    parçalarını açıkça görebilirsiniz, düşen birçok uçağın kara kutuları bu
    sayede bulunabilmiştir. Büyük jetler her tür hız ayar aygıtına
    sahiptirler, küçük uçaklarda ise "Emergency Lacator Transmitter" denen
    aygıttan başka birşey yoktur, bu küçük uçaklarda bulunan Kara Kutu´lar
    ise su altında yeterince çalışmazlar. Yanısıra da okyanusun kumsal
    tabanında oluşan kum dalgalanmaları bulutlar halinde zaman zaman
    çalkalanarak aygıtları iyice çalışmaz hale getirmektedirler. Batık
    küçük tekneler de bu nedenlerle gözden kaçmakta ve en gelişmiş radarlar
    tarafından dahi görülememektedirler. Öyleyse, belli bir çapın altındaki
    batık teknelerin bulunması çok küçük bir olasılıktır. Gerçek tehlike,
    Karayipler´in sığ kıyılarına dalan dalgıçların gördüğü gibi, okyanus
    tabanının çok sığ olarak kıta kıyısı boyunca binlerce mil devam
    ettiğidir. Yani bu sığ kıyı tabanı aynı zamanda da okyanus tabanıdır ve
    siz çok küçük bir farkla çok az açıldığınızda veya bir sürpriz olarak
    derinlik birdenbire yüzlerce metreye ulaşabilir. Puerto Rico´nun 100
    mil kuzeyi, Atlantik Okyanusu´nun en derin yeridir, Puerto Rico su altı
    hendeğinin derinliği 9.200 metreye ulaşır. Florida Boğazı´nda derinlik
    5.000 metreyi aşar. Büyük Bahamalar´dan Kuzeydoğu Providence Kanalı´na
    uzanan bölgede derinlik 2.000 ile 4.000 metre arasındadır. Yani beş-on
    metrelik bir derinlikte yüzerken, dalarken veya teknenizle seyrederken,
    birkaç dakika içinde altınızda binlerce metrelik bir derinlik ortaya
    çıkabilir. Ve bu sığ sanılan bu kıyılarda sayısız uçak ve tekne hiç iz
    bırakmadan kaybolmuştur. Kısacası, Miami´den, Bahamalar´a uzanan
    bölgede okyanusun derinliği yaklaşık olarak 6.000 metredir ve bu sular
    sakin değildir.

    Kuzey Kutbu kaosu ve Kolomb´un yanılgısı;

    Bu bölümdeki araştırmanın temeli, Üçgen´deki olaylarda sık anlatılan
    pusula bozulmalarıdır. Üç temel kutup vardır; Manyetik Kutup, Grid
    Kutup ve Gerçek veya Göksel Kutup. Gerçek Kutup, Polaris yıldızıyla
    yani Kuzey Yıldızı ile belirlenir, yerini bulmak için Ursa Major ve
    Ursa Minor yani Büyük Ayı ve Küçük Ayı takımyıldızları gözlemlenir,
    Küçük Ayı´nın ucundaki iki yıldızın üstünden yukarı çıkıldığında
    görülen son parlak yıldız Polaris´dir. Grid Kutup, 90 derece enlemdeki
    gerçek kutuptur, haritalarda ve kürelerde görülür, Polaris´le aynı
    doğrultuda değildir, bazen farklılık gösterir. Pusulaların gösterdiği
    Manyetik Kutup ise, Grid Kutup´un binlerce mil ötesindedir; manyetik
    bir alanı gösterir ve bu yer Hudson Körfezi´ndeki Baffin Adaları´nın
    bir tanesindedir. Bazı kürelerde göreceğiniz küçük (x) işareti, bu yeri
    göstermektedir. Atlantiği geçerken garip pusula hareketleri ile
    karşılaşan ilk denizci bilindiği tadarıyla Kristof Kolomb´dur, Gerçek
    Kutup´la, Manyetik Kutup arasındaki farkı veya aynı olmadığını ilk o
    görmüş ve bunu gemisinin seyir defterine kaydetmiştir. Ama 500 yıl
    öncesindeki pusulaların ne kadar başarılı oldukları ayrı bir tartışma
    konusudur ve Kolomb öyle sanmış da olabilir. Dünyada Manyetik ve Grid
    veya Manyetik ve Gerçek Kuzey olan iki boylam vardır, birisi Avrupa´nın
    merkezine yakındır, ötekisi ise ABD´nin doğusundadır. Atlantik´de
    yolculuk ederken, Manyetik ve Grid Kuzey arasındaki farkın gittikçe
    arttığını görürsünüz. Portekiz yakınında 4 derece olan bu fark,
    Atlantiğin ortasında, Sargossa Denizi´nde 22 dereceye kadar ulaşır.
    Florida Burnu´na geldiğinizde ise fark, bir hatta yarım dereceye kadar
    düşecektir. Bu açıklama çok yeterli görünmese de, bazı pusula
    sapmalarını açıklama yönündedir. Kristof Kolomb ve Bermuda Üçgeni olayı
    tarihsel bir dip nottur. Ünlü denizci, Sargossa Denizi´nde garip
    olaylar yaşamıştır, pusulası sapmış ve denizde garip ışıklar görmüştür.
    Öncelikle söylemek gerekir ki, Kolomb mükemmel bir denizci ve kaptandı,
    denizlerde sayısız sorun yaşamış, doğa ile boğuşmuştu. Mürettebatı onun
    yeteneklerine inanıyordu, ilk yolculuğunda mürettebatın korkusu karayı
    görememekten öte, yiyecek ve suyun biteceği yüzündendi. Okyanusun ne
    kadar büyük olduğunu, karaya olan mesafeyi bilmiyordu ve hesapları
    kendisine özgündü. O çağda, dünya ikiye ayrılmıştı, ufuk çizgisi ve
    ötesi... Ötesi, bilinmeyen bir yerdi. Dünyanın düz olduğuna
    inanılıyordu. Kolomb´a göre dünyanın çevresi 15.000 mildi. Ve Kolomb,
    denizin ötesine giderek Sargossa Denizi´ne ulaştı, burası onun ve
    adamlı için bir bulmacaydı, karaya yaklaşırken kuşlar görmüştü ama kara
    görünmüyordu. Sonra Atlantik´in batısına doğru devam ettiler ama
    pusulaları Gerçek Kutbu göstermiyordu, sadece Kolomb olayın
    farkındaydı, kimseye söylemedi, oysa pusula normaldi; çünkü Manyetik
    kutup Prince of Wales Adası yakınlarındaydı. Kolomb ve mürettebatı,
    aynı gece suya düşen bir meteor gördüler, bu onlar için alışılmışın
    dışındaydı. Olayları Kolomb´un seyir defterinden izliyoruz. 11 Ekim
    gecesinde uzakta ışıklar gördü, herkes uyuyordu, adamlarından ikisini
    çağırarak gösterdi. Üçüncü adam geldiğinde ışık kaybolmuştu. Olay
    duyulduktan sonra mürettebat artık geri dönülmesini istedi, Kolomb
    birkaç gün süre istedi; eğer kara görünmezse döneceklerdi. Karayı ilk
    görecek adama ödül vaadetti. Etrafta kuşlar vardı ve denizde yosunlar
    yüzüyordu, denize kadar inmiş olan bulutları birkaç kez kara sandılar.
    Kolomb, ödülü arttırdı. 11 Ekim gecesinde görülen ışık Hispanola
    Adası´na aitti ama uzağından paralel olarak geçiyorlardı, sonra birkaç
    ışık daha gördü ama kimseye haber vermedi. Dört saat sonra sabah
    olduğunda, Pinta gemisinden Rodrigo de Triana karayı gördü, bulutlar
    veya sis açılmış ada ortaya çıkmıştı; orası bir gece önce ışık
    gördükleri yerdi. Kolomb ve adamları yosunlu, üzerinde kuşların
    uçuştuğu sisli bir denizde yol alırken, ışıklar görmüşler ve bu gizemli
    ortamda doğaüstü güçlerle karşılaştıklarını sanmışlardı. Oysa ışıkların
    kaynağı büyük bir olasılıkla adada yakılmış bir ateşti.
    VaLKyRie
    VaLKyRie
    Admin
    Admin


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 1284
    <b>Ruh HaLi</b> Ruh HaLi : 3
    <b>Zodyak</b> Zodyak : Yengeç
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 04/02/10
    <b>Nerden</b> Nerden : Tekirdağ
    <b>Yaş</b> Yaş : 28

    bermuda şeytan üçgen'i Empty Geri: bermuda şeytan üçgen'i

    Mesaj tarafından VaLKyRie Perş. Tem. 01, 2010 2:00 pm

    İşin gerçeği ne olabilir?

    1. Filo komutanı Teğmen Charles Taylor Deneyimli bir pilottu, Deniz
    Kuvvetleri Uçuş Komutanlığı´ndan Fort Lauderdale üssüne yeni atanmıştı.
    Diğerleri uçuş saatlerini tamamlamaya çalışan acemi pilottular.

    2. Görevin amacı, bombardıman eğitimi için, Büyük Bahamalar´daki Hens
    ve Chickens Shoal bölgesinde alçak irtifada uçuş çalışmaları yapmaktı.
    Teğmen Taylor o gün uçmak istemiyordu, bir gece önce verilen partide
    çok içmişti ve yorgundu ve ondan başka hiç kimse görev rotasını ve
    amacını bilmiyordu.

    3. Pusulalar bozulduktan sonra, Teğmen Taylor ölü uçuş yapmaya devam etti, oysa denize iniş yapabilirlerdi.

    4. Taylor´un anlaşıldığına göre kolunda saati de yoktu çünkü
    arkadaşlarına sık sık saatin kaç olduğunu sorduğu sormuştu. Uçarken bir
    ara üzerinden geçtiği yeri tanıdığını sanmıştı, kendisi Florida Keys´de
    yaşıyordu ve oraya vardığını zannediyordu ama bulunduğu yer
    Bahamalar´dı. Florida Keys bir adadır, böylece Taylor Florida
    kıyılarına ulaşacağını sanarak filosunu yönlendirdi fakat hava gittikçe
    bozuyordu, saatlerce kuzeye uçtuktan sonra anakaraya ulaşamadı ve bu
    kez doğuya dönme emrini verdi, bu kez Mexico Körfezi üzerinde uçtuğunu
    sanıyordu. Gerçekte kuzeye doğru Atlantik kıyısı boyunca uçuyordu,
    doğuya dönme emrini verinci filo Atlantik´e yönelmiş ve sonsuz uçuşuna
    başlamıştı.

    5. Uçuş 19, uçuş sırasında sürekli olarak üsle ilişki halindeydi, kule
    onu pusulasız uçması için uyarmıştı, bunun için özel telsiz kanalını
    kullanacaktı. Kule Taylor´dan o kanala geçmesini istedi ama Teğmen
    reddetti çünkü uçaklardan birisinin telsinin o kanalı arızalıydı ve
    Taylor frekansı değiştirirse o uçakla irtibatı kaybedeceğinden
    korkuyordu. Hava fırtınaya dönüşmüştü ve artık görüş sıfırdı.

    6. Taylor´un eninde sonunda telsiz frekansını değiştireceğini düşünen
    Fort Lauderdale üssü, kendi telsizini o kanala sabitleştirdikten sonra
    kıyı boyundaki tüm telsiz istasyonlarının da aynı kanaldan Uçuş 19´a
    fikslenmelerini istedi. Eğer Taylor kısa bir an için bile olsa, frekans
    değiştirseydi, her yerden yardım alacak ve Florida´da Jacksonville´e
    ulaşacaktı .

    7. Hava yağmurlu yani kapalıydı ve güneş görünmüyordu, bu yüzden Taylor güneşe bakarak yön bulamadı.

    8. Filonun diğer üyeleri Taylor´un yolunu kaybettiğini ve Florida´yı
    aradığını duyuyorlardı, içlerinde onun yanıldığını farkedenler
    olabilirdi ama askeri disiplin gereği ses çıkarmadılar.

    9. Kule çeşitli mesajlar yolladı ama Uçuş 19 bunların çoğunu
    işitemeyecek kadar üsten uzaklaşmıştı ve bu yüzden de bir başka telsiz
    trafiğinin içindeydiler yani kendi üssünün ilişki kuramadığı frekansına
    kilitli kalmıştı. Eğer Taylor o anda artık ulaşamadığı kendi üs
    frekansından çıkıp, yardım frekansına geçseydi, sayısız telsizle
    bağlantı kurabilecekti. Kıyı istasyonlarından hiçbirisi Taylor´un
    grubunu işitemedi.

    10. Yardım için havalanan Mariner tipi uçak, Uçuş 19´u aramak için
    aceleyle yollanan tek uçaktı. Yani yeterince kontrol edilmeden
    havalanmıştı, büyük bir olasılıkla havada infilak etti, patlamayı gören
    tanıklar vardı ve yağ lekeleri bulundu. Mariner uçaklarının yakıt
    tanklarında sürekli sızıntı olduğu o sıralarda çok konuşulan ve sorun
    olan bir konuydu, bu yüzden onlara "uçan gaz tankı" diyorlardı ve
    gereken kontrol aceleden yapılamamıştı. Kalkıştan 23 dakika sonra
    patlamış olmalıydı.

    11. Avenger´lar su yüzeyinde iki dakika kalabilirdi ve süre hava iyi ve
    deniz durgunsa geçerliydi. Ve tabii suya inişte pilotların yaralanmamış
    olmaları da gerekliydi çünkü Avenger bir deniz uçağı değildi ve suya
    çarpışı sert olacaktı. Dalgalar uygun koşullarda değildi ve Uçuş 19
    hava karardığında sağnak yağmur altında deniz yüzeyine çok yakın
    uçuyordu. Taylor´un dışındaki pilotların hiçbirisi bu koşullarda uçma
    deneyimine sahip değildiler, hepsi öğrenciydi. Benzinleri bittiğinde,
    bir kaya gibi dalgalı denize çakılmış olabilirler, ne durumda
    olduklarını anlamadıkları son mesajlarından anlaşılıyordu ve beraber
    uçmayı sürdürmeye karar vermişlerdi.

    12. Arama, ilk saatlerde yeterli değildi, alarm durumunda kalındı ama
    denize yollanan araçların sayısı çok azdı. Çünkü Deniz Kuvvetleri Uçuş
    19´undan umudunu kesmişti. Sonraki haftalarda hava iyiyken yapılan
    kapsamlı aramalar boşunuydı, artık çok zaman geçmişti.

    13. Uçaklar kıta kıyısından çok uzaklaşmışlardı; Karayipler´in
    üzerindeydiler ama buralarda deniz derinliği binlerce metredir, bu
    nedenle de en küçük bir enkaz parçasının bulunması dahi imkansızdı.

    Evet, bütün bunlar karşıt görüşler, tümü de dünyevi, doğaüstü güçler
    burada yoklar. Deneyimli havacılar uçuşlarda her tür sürprizin
    olabileceği ve en normal koşullarda dahi öldürücü olayların meydana
    gelebileceği konusunda hemfikirdirler. Cevaplanamayan tek soru
    pusulaların neden bozulduğudur ama bu da yukarda bahsedilen kutupsal
    alan karışımı yüzünden oluşmuş olabilir. 1991´de Florida açıklarında
    600 metre derinlikte beş Avenger uçağı bir derin deniz araştırma
    kapsülü tarafından bulundu, herkes heyecanlandı, efsane bitiyor muydu?
    Ama kapsülün getirdiği parçalar incelendiğinde bulunan uçakların Uçuş
    19 olmadığı anlaşıldı, bu Avengerlar başkaydı ve o bölgede o dönemlerde
    mantıklı nedenlerle düşen yüze yakın Avenger vardı. Uçuş 19 sonuçta
    hala kayıp. Şimdi bir de öteki efsaneye göz atalım.

    DC 3´ü Noel Baba mı kaçırdı?

    27 Aralık 1948´de Porto Rico, San Juan´dan, Miami Florida´ya giden
    ticari uçak tamamiyle yüklüydü. Pilot Yüzbaşı Robert Lindquist, Miami
    Kulesi´ne 50 mil kala telsizle arayarak, iniş koşullarını sordu, kule
    cevap için aradığından hiç ses çıkmadı ve DC 3 bir daha ilişki kurmadı.
    Uçaktan biraz önce keyifli Noel şarkıları geliyordu ama on dakika sonra
    yok oldular. Uçakta bir telsiz sorunu yoktu ve üstelik pilot
    kaybolmadan hemen önce Miami´yi gözle de görmüştü. Hava açık ve
    durgundu, pilot ve yardımcısı yıllardır uçuyorlardı ve kimse bir uçak
    kazası görmedi. Uçağın bulunduğu yerde yani üzerinde uçtuğu denizin
    derinliği sadece 6 metreydi. Şimdi olasılıklara bakalım;

    1. Uçağın bataryaları zayıftı; pilot San Juan´dan ayrılmadan önce yer
    personeli tarafından uyarılmıştı. Aynı gün Miami´den San Juan´a uçmuştu
    ve gerekli şarjı yapmadan geriye dönüyordu. Yani o gün yirmi saatten
    fazla uçuş yapılmıştı ve pilotların yanısıra uçak da yorgundu ve düştü
    ama zannettiği yerde uçmuyordu, pilotun gördüğü yer ise Miami değildi.
    Bataryaların zayıflığı yüzünden Kule uzaklığı 50 mil olarak duymuştu.

    2. Florida Boğazı´nda denizin derinliği 1.500 metreden fazladır. Akıntı
    çok hızlı ve güçlüdür. Eğer uçak sandığı yerin dışında bir yere
    düştüyse bulunması imkansızdır. Akıntının inanılmaz gücü sadece birkaç
    saat içinde tüm uçağı en küçük bir parçasını bulunamayacak kadar
    dağıtabilir.

    3. Pilot uçağının yerini bilmiyordu; iddia edildiği gibi kayıtlı uçuş
    mesajlarında, pilotun Miami´yi gördüğünü söyleyen bir kayıt bulunamadı.
    Uçaktaki enerji zayıflığı nedeniyle kuleye verdiği zaman, hız ve hava
    kayıtları kuşkuluydu ve pilotlar inişe elli mil kala bu tür rapor
    vermezler, büyük olasılıkla uçak Miami´den elli ile yüz mil arasında
    bir uzaklıktaydı.

    4. Rüzgar yön değiştirmişti ve uçak batıya doğru itiliyordu. Ama pilot
    Miami´yi olan uzaklığı yanlış tahmin ettiğinden yönünün değiştiğini
    fark edemedi. Telsiz ilişkisini de bataryaları boşaldığı için
    kaybetmişti ve böylece Florida´nın güney ucunu kaybederek, Mexico
    Körfezi´nde kayboldu.

    5. Yıllardır sadece San Juan-Miami arasında uçan ve bu rota dışında hiç
    uçmamış olan pilot için, farklı ve alışmadığı uçuş koşulları ve de
    havayolu yeniydi, bu nedenle şaşırarak neden bilmediği bir yerde
    uçtuğunu anlayamadı. Yardımcı pilotu ise yeni bröve almıştı ve hiç
    deneyimi yoktu. Kısacası boşalan bataryalar, uçuculuğun ciddi bir iş
    olduğu gerçeği ile buluşarak Bermuda Efsanesi´ne DC 3´ü de kattılar.

    Ve Mary Celeste´nin kaderi

    Bermuda Üçgeni konusunu Mary Celeste´den söz etmeden bitirmek mümkün
    değildir. Mary Celeste yaklaşık 300 m. boyunda, 282 ton ağırlığında
    Brigade tipinde bir şilepti. Bulunduğunda tamamen boş olarak yüzüyordu,
    4 Aralık 1872´de Dei Gratia´dan yükünü almış ve gelecek ay New York´a
    ulaşmak için yola çıkmıştı. 7 Kasım´da Cenova limanındaydı, bir hafta
    sonra da Cebelitarık Boğazı´nı aşmış, onu Dei Gratia´da ilk görenler
    geminin yüzüşünde bir gariplik olduğunu söylemişlerdi. Ama daha sonra
    boş olarak bulunduğunda geminin mükemmel durumda olduğu anlaşıldı,
    sadece filikaları yoktu. Mary Celeste´nin içindekilerin kaybolmasıyla
    ilgili sayısız öykü vardır, kaptanın tüm yolcuları ve mürettebatı birer
    birer öldürüp kanını içtikten sonra yeraltı dünyasına gittiği
    fantazyasına kadar... Ama biz doğal olasılıkları görelim;

    1. Mary Celeste, hiçbir zaman Şeytan Üçgeni´ne girmedi. Bulunduğunda Azorlar´la, Portekiz arasında denizde sürükleniyordu.

    2. Gemi son derece tehlikeli bir mevsimde denize açılmıştı, yolunun
    üstünde Atlantiğin kış fırtınaları vardı. Büyük bir fırtına ile
    karşılaşmışlar ve geminin batacağını sanarak filikalara binmişler ve
    açık denizde kaybolmuşlardı ama gemi batmamıştı

    3. Olayın Bermuda Üçgeni ile ilgisi olmadığını bir kez daha
    anımsatalım. Benzeri kazalar dünyanın her yerinde sayısızdır ve sadece
    Hint Okyanusu´nda terk edilmiş ve içindeki insanların bulunamadığı
    yüzlerce gemiye raslanmıştır. Kısacası Mary Celeste, Bermuda Üçgeni´ne
    takılı bir kulptur.

    İşte size Bermuda Şeytan Üçgeni´ne öteki kapıdan bir bakış. Şimdi karar
    sizin ama bir düşünün, kolay olan efsaneleri yaratmaktır, zor olan ise
    bilgiye ulaşmaktır hele hele gerekli olan bilgiye...

    Yorum Yaz :: Arkadaşına gönder

    19/4/2006 - Başlıksız yazı
    Yazar: Anonymous
    BERMUDA NIN SIRRI HALAN ÇÖZÜLEMEDİ

    Baglantı

    7/12/2006 - Başlıksız yazı
    Yazar: Anonymous
    peki bukadar olayın olması biraz tuhaf deilmi yani neden gecemiyorlar yani bukadar ucagın tok olması garip



    17/4/2007 - bermuda
    Yazar: Anonymous
    ya bişi deyim mi size bu üçgenin sırrı çözüldüüüüü. yani bu uzun yazı gereksiz ve ötesi kaldı anlıyo musunuz!!!

    Baglantı

    16/6/2007 - mary celeste
    Yazar: Anonymous
    mary celesteyi batıyor diye terk ettilerse gemideki belirsiz kan izleri
    ve kaptanın odasındaki kanlı hançer bayağı bi düşündürücü olurdu
    doğrusu üstelik yiyecek ve içecek almadanda atlantiğin ortasında
    filikalarlada kaçmak çok aptalca birde kaptan seyir defterini ve gemiyi
    batıracağını düşünülen şiddetli bi fırtınada pusulayı almadan gemiyi
    terk etmişler burdada ayrı bi çelişki var bence o kadar da açık bir
    bilgi verildiğni düşünmnüyorum daha dikkatli araştırlmalı

    Baglantı

    2/12/2007 - sır çözüldü...
    Yazar: Anonymous
    okyanusun altında dogal gaz oldugu ve bu gazın okyanus sularına dogru
    sızdıgı tahmin ediliyor.boylece okyanusun soguk suyu dogalgazı hidrat
    denilen tebeşirimsi beyaz bir maddeye donusturuyor.sonrasında golf
    stream sıcak su akıntısı ile bu madde eriyor sudan daha hafif oldugu
    için yuzeye dogru harekete geçiyor ve yuzeye çıkarken bulundugu yerdeki
    suyun yogunlugunu azaltıp kaldırma kuvvetinin azalmasına neden oluyor
    ve gemiler bu nedenle batıyor.gaza donusen hidrat havadan da hafif
    oldugu için yukselmeye devam ediyor ve atmosferin de gaz yogunlugunda
    degişim olmasına neden oluyor,oksijeni azaltıyor uçakların motorunun da
    çalısmaı için oksijene ihtiyaç oldugundan mutevellit motorlar
    duruyor.işte sır...bence çok sasırtıcı ve bir okadar da dogal bir durum.

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 5:00 am